- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, ben Tuğba İrem! 1993 Manisa doğumluyum. Ankara ile yolum üniversite dönemimde kesişti ve yaklaşık 13 yıldır bu şehirde iki kedimle yaşıyorum. Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra kariyerimi mesleğimle ilgili bi noktada geliştirmekte zorlansam da Ankara’ya alıştım ve şehri terk etmeyi pek düşünmedim. Kimilerine göre bu şehir gri ve sıkıcı olabilir, ama ben bu fikre katılmıyorum. Benim için Ankara, her köşesinde farklı bir macera barındıran, büyük bir ev gibi.
Şehre olan aşkım dışında ben tam bir doğa ve kamp delisiyim! Kamp hayatı içerisinde, şehir hayatında kolaylıkla ulaşılabilen pek çok şey için çaba sarf etmek beni gerçekten mutlu ediyor. Bulunduğumuz çağda bunu unutmuş olsakta, içinde çaba ve emek olan her şey çok kıymetli.
Bir diğer tutkumdan bahsedecek olursam, yollarımızın pandemi döneminde kesiştiği ve birdaha ayrılmadığı yoga, zihnime ve bedenime iyi geliyor ve günümü ilhamla dolduruyor.
Son olarak, sanat benim için her şey demek! Sanatın ve yaratıcılığın her türüne aşığım. Sanatın en sevdiğim türü olan resim ise ruhuma bir tür terapi sağlıyor ve fırçayı elime aldığımda sanki tüm düşünceler ve zaman duruyor. Kendimi bildim bileli birşeyler resmetmeyi seviyor ve üretkenliğimi her geçen gün daha da beslemeye çabalıyorum.
- Cam şişesi üzerine resim yapmaya nasıl başladınız?
Resim yolculuğum, ilkokul yıllarımda resim öğretmenime olan hayranlığımla başladı aslında. 2014 yılında, kadın portreleri üzerine çalışmaya ve kuru kalem yoğunluklu karma teknikleri deneyimlemeye başladım.
Sonra, hepimizin o çok zorlandığı pandemi süreci geldi ve karantina ilan edildi. Ben yine de bu süreci iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Her sıkıldığımda, farklı bir materyal ile farklı bir yüzeyi renklendirmeye çalıştım. Akrilik boya ile tanıştım ve çeşitli yüzeylerde kullanabileceğimi keşfettim. Evdeki buzdolabını, salondaki aynayı ve duvarları boyayabileceğimi fark ettikten sonra bir gün, evdeki şarap şişesinin etiketlerini söküp boyamaya karar verdim. İşte o an, cam yüzeylerle tanışmamın başlangıcıydı.
- “Sanat Işığı” adını verdiğiniz bu tarzı oluştururken nerden ilhamlar aldınız?
İlk ilham kaynağım ve ilk renklendirdiğim şarap şişesine çalıştığım eser Van Gogh’un ölümsüz eseri The Starry Night’tı. Çalışma bittikten sonra, internette dolaşırken karşıma şans eseri Sanat Işıkları’nın oluşumunda başrol oynayan mantar tıpalı peri ledlerin çıktı ve The Starry Night eserini çalıştığım şişeye çok yakışacağını ve yeni bir ruh katacağını düşünerek sipariş ettim. Bu sayede estetik değerinin yanında gece lambası özelliğiyle de işlevsellik kazanmış oldu Sanat Işıkları, hem ismini, hem de marka değerini o şans eseri karşıma çıkan peri ledlerden alıyor aslında. Ayrıca, Sanat Işıkları’nın içinde bulunan ledler, mantar tıpaya entegre edilmiş üç adet küçük saat piliyle çalışıyor. Bu özellikte pillerin bitmesi durumunda değişim kolaylığıyla uzun süreli kullanım sağlamakta.
- Resimlerinizde hangi temaları veya konseptleri işlemeyi tercih ediyorsunuz?
Resimlerimde genellikle sanat tarihinden ilham alıyorum ve ünlü ressamların ölümsüz eserlerini modern bir dokunuşla yeniden yorumluyorum. Sanat Işıkları adını verdiğim çalışmalarımın çıkış noktasıyda buydu aslında, Edvard Munch’un Çığlığını, Van Gogh’un Yıldızlı Gecesini ya da Gustav Klimt’in Öpücüğünü şarap şişelerine aktarmak. Zaman içerisinde kendi tasarımlarımla ya da kişiye özel tasarladığım çalışmalarla ürün yelpazesi genişledi ve çeşitlendi tabiki.
Sanat Işıkları aynı zamanda geri dönüşümü destekleyen bir proje. Eski şarap şişelerini renklerle harmanlayarak, onlara yeni bir hayat veriyor ve bu şekilde çevreye de katkı sağlıyorum. Markam olan Artgasmbrush ile Sanat Işıkları, geceyi aydınlatırken estetik ve geri dönüşümü bir araya getirerek çevreye duyarlı bir yaklaşım sunuyor.
- Cam boyamanın incelikleri nelerdir?
Camın emici olmayan yapısı, boyanın yüzeye tutunması ve gölge efektlerinin oluşturulması sürecini kağıt üzerindeki çalışmalardan daha zorlu hale getiriyor. Çalışmada uygulanacak desene göre farklı teknikler geliştirerek ve çalışmayı katmanlara bölerek devam etmek gerekiyor. Örneğin The Starry Night için bir katman boya uygulayıp kuruduktan sonra Van Gogh’un karakteristik fırça darbelerini yansıtabilmek adına iki, üç katman daha uygulamak gerekiyor.
Aynı zamanda iki boyutlu bir kanvastan farklı olarak silindirik yüzeyde resmin başlangıç ve bitiş noktaları ahenk içerisinde olmalı. Bu sebeple orjinal eserdeki tasarımları minimal düzeyde değiştirmem ve yeninden yorumlamam gerekebiliyor.
- Cam boyası yerine akrilik boya tercih etmenizin sebepleri nelerdir?
Akrilik boyadaki tonların canlılığını seviyorum, özellikle de gölgelendirme ve detayların yansıtılması noktasında bana daha geniş bir çalışma alanı sunuyor. Cam boyası ise daha şeffaf ve soft bir yapıya sahip olduğundan, gölgelendirme konusunda akrilik boyaya göre daha sınırlı kalıyor. Ancak, akrilik boyanın da bazı dezavantajları mevcut tabi. Örneğin, çalışmalar verniklense bile yıkanmaması gerekiyor. Oysa ki, cam boyası kullanılmış ürünleri bulaşık makinesine bile atabiliyorsunuz. Yani, akrilik boyanın daha narin olduğu söylenebilir, ancak daha canlı tonlara ve uygulama kolaylığına sahip olduğu da bir gerçek.
Ayrıca, akrilik boyada en sevdiğim özelliklerden biri, dokulu bir yüzey oluşturabilme yeteneği. Boyayı katman katman uygulayarak veya farklı teknikler kullanarak ilginç dokular ve desenler elde edebiliyorum. Bunun da eserlerime derinlik ve karakter kattığına inanıyorum.
- Sanat sürecinizde hangi malzeme ve teknolojileri kullanıyorsunuz? Biraz daha detay verebilir misiniz?
Genellikle tuval veya kağıt gibi yüzeylere akrilik boya, kuru boya ve pastel boya gibi farklı boya türlerini tercih ediyorum. Ayrıca fırçaların yanı sıra spatulalar, palet bıçakları ve diğer çeşitli resim araçlarını da kullanıyorum. Cam yüzeyler için akrilik boya tercih ediyor, bazen akrilik kalemlerden destek alıyorum. Boya uygulaması sırasında farklı fırça tekniklerini kullanarak dokular oluşturuyor, katmanlar ekleyerek derinlik ve zenginlik kazandırıyorum. Aslında bu geleneksel yöntemlerle, sanat eserlerimde istediğim duyguyu ve ifadeyi yansıtmak için çaba sarf ediyorum.
- Sanatınızın gerçekleştirmeke iletmek istediği belirli bir mesaj veya duygu var mı? Varsa, bu nedir?
Sanatımın temelinde ifade özgürlüğü ve yaratıcılığın önemi yatıyor. Sanatın ve resim yapmanın benim için bir tür meditasyon ve zamanı durdurma yöntemi olduğunu belirtmiştim. Fırçayı elime aldığımda, zihnimdeki tüm düşüncelerin durduğunu ve sadece saf bir mutluluk ve huzur hissettiğimi gözlemliyorum. Bu süreç, benim için geniş bir özgürlük alanı yaratıyor, çünkü o an sadece kendim ve yaratıcılığım var.
Ayrıca, emek, çaba ve yaratıcılığın önemli ve elzem kavramlar olduğunu düşünüyorum. İnsanlar olarak, üretken varlıklarız ve özümüzdeki üretkenlik, ruhumuzu besleyip bizi yaratıcı yanımıza yakınlaştırıyor. Ancak, içinde bulunduğumuz dönemde tüketim kültürünün etkisi altında olduğumuzu ve üretme eyleminin çoğunlukla ihmal edildiğini de fark ediyorum. Bu yüzden, sanat yapmak benim için sadece bir tutku değil, aynı zamanda ruhumu besleyen ve özümdeki üretken yanımı destekleyen bir aktivite.
Bu konuya ilgisi olanlara Julia Cameron’un “Sanatçının Yolu” adlı kitabı önermek isterim. Bu kitap, yaratıcı süreci anlamak ve geliştirmek isteyen herkes için kapsamlı bir rehber değeri taşıyor bence.
- Gelecekteki çalışmalarınızda veya projelerinizde neler planlıyorsunuz?
Gelecek planlarımda, cam boyamanın inceliklerini paylaşabileceğim atölye çalışmalarıma öncelik vermek var aslında. Daha önce Ankara’daki Cocktail Fest, Picnic&Gathering Fest gibi etkinliklerde ve çeşitli platformlarda düzenlediğim “Kendi Sanat Işığını Yarat” atölyelerini, daha sık tekrarlamak istiyorum. Bu atölyede, sanatseverlerle bir araya gelip renklenirken eğleniyor, yeni insanlar kazanıyor ve deneyimlerimizi paylaşma fırsatı yakalıyoruz.
Ayrıca kendi sanat tarzımı oluşturma yolculuğumun henüz başında olan bir sanatçı olarak yeni bir adım daha atmaya hazırlanıyorum. Kadın portrelerimi tuvale taşıyarak yeni teknikler keşfetmeyi hedefliyorum. Kadın figürü, benim için sonsuz bir ilham kaynağı, onun gücünü, zarafetini tuvale yansıtmak için büyük bir tutku ve heyecan duyuyorum. Bununla birlikte, epoksi de deneyimlemek istediğim malzemelerin başında geliyor, ilerleyen dönemde epoksi ve tuval çalışmalarımı birleştirip eserlerime özgünlük kazandırmayı hedefliyorum.
- Özel içeçeklerin özel şişeleri var içki şişeleri özellikle çok karekterli bunlar için ne düşünürsünüz?
Biliyorsunuz ki şişeler benim için cam bir tuval halini aldı haliyle özel içecek şişeleri de benim için benzersiz bir sanat platformu oluşturuyor. Her şişe, boyutu, şekli ve üzerindeki kabartma desenleri yönüyle bir diğerinden ayrışıyor aslında ve kendi başına karakteristik bir değer taşıyor. Üzerine çalışacağım eserleri, şişenin formunu ve rengini göz önünde bulundurarak tasarlıyorum. Bu nedenle, özel içecek şişeleri üzerinde çalışmak, sanatımı farklı bir formatta ifade etme ve yeni deneyimler yaşama fırsatı sunuyor.