1 – “Öncelikle Hüseyin Sezer kimdir? Kendinizden bahseder misiniz?”
Elbette. 1991 Sivas doğumluyum. İletişim öğretmeni ve radyocuyum. Mersin Üniversitesi
İletişim Fakültesi Radyo-Tv Sinema Bölümünden mezun oldum. Lise birinci sınıfta verdiğim yazar olma kararı ile elimden kalemimi hiç düşürmedim. Öykülerim birçok edebiyat
dergisinde yer aldı.
Yazar olma serüvenimi şöyle açıklayabilirim: Dostoyevski bir dergi için “Timsah” adlı bir öykü yazarken dergi kapatılır, öykü yarım kalır. Bu öyküyü okuduktan sonra arkasında yazan kapak notu beni oldukça etkiledi. Şöyle diyordu: “Bu öykü yazar olmak isteyen, içinde yazma tutkusu barındıran, bunun farkında olmayan kişilere yeni bir pencere açıyor.” İlk defa kalemi elime aldım, bu öyküye bir son yazdım. Sonra kendimce şiirler, öyküler yazmaya başla dım.Okudukça yazma isteğim de artarken edebiyatın benim için bir oksijen alanı olduğunu farkettim. Derken üniversite birinci sınıfta ilk eserim “Özgür Kelebek”i, bastırarak edebiyat alanına giriş yaptım. İkinci eserim “Salih’in Bir Anda Biten Hikâyesi” mezun olduktan bir yıl sonra raflardaki yerini alırken ben bir roman çıkarmış olmanın mutluluğunu yaşıyordum. Lakin çalışmamın, verdiğim emeğin karşılığını alıyordum. Zira çoğu insanın okuduktan sonra “Oğuz Atay tadı alıyoruz.” demesiyse mutluluk nirvanam oldu. İlk kitap tan bu vakte kadar birçok dergide, fanzinde öyküler kaleme 6 | aldım ve almaktayım. Yazın alanında emek vermeye devam ediyorum. Çünkü ben yine o ilk hissin içindeyim: Edebiyat benim için bir oksijen alanı.
2 – İletişim Fakültesi mezunu olduğunuzu ve Radyo-Tv-Sinema bölümü okuduğunuzu söylediniz. daha evvelden radyo programcılığı da yaptınız. programcılığa nasıl başladınız ve bu yolculukta sizi etkileyen olaylar nelerdir?
Radyo programcılığına daha doğrusu radyoya başlamamda en büyük sebep bölümde okurken benim radyoya çıkmama izin veren Yar. Doç. Recep (Ünal) hocam ve bana işi öğreten -o dönem yüksek lisans öğrencisi ve radyo sorunlusu idi- Kader (Çetintaş) ablam idi. sonrasında üniversite radyosunda çalışmam, okurken yaptığım radyo programları, bölüm hocalarımın ve arkadaşlarımın programları için teknik masa başında olmam bu yolculukta beni geliştiren ve ilerlemem için tetikleyen en başat faktörler oldu.
3 – İletişim fakültesi mezunu olarak bu alanda edindiğiniz bilgileri öğrencilerinize nasıl aktarıyorsunuz?
Şu an mesleği yapmıyorum. Mesleğin tamamen zıttı bir iş yapıyorum. Bir perakende sektöründe yöneticilik yapıyorum. Fakat mesleği yaparken elbette ki bilgilerimi aktardığım, işi öğrettiğim genç arkadaşlarım oldu.
Lakin bilgilerimi şu an kendim için romancılığımda kullanıyorum. Televizyon, radyo ve sinema için metin yazmak roman yazma tekniğimi geliştirmemde oldukça etkili oldu. Yazarken okuru bir radyo dinleyicisi gibi düşünüp ona yani beni görmeyene etkili bir anlatım yapmaya çalışıyorum; bir film izletir gibi betimlemeler ile anlatımımı okurun göz önünde canlandırmasını sağlamaya çalışıyorum; bir tv programı izler gibi cipsini ve kolasını alarak rahatla okuyabileceği bir roman metni ortaya koymaya çalışıyorum. Bir gün yazarlık dersi verir isem bu teknik ve bilgilerimi onlara aktarmak beni mutlu edecek.
4 – Üç adet kitabınız bulunmakta. Son çıkan kitabınıza gelmeden evvel ilk iki kitabınızla yazarlığınıza bakmak isterim. Özgür Kelebek ve Salih’in bir anda biten hikayesi adlı kitabınızın ortaya çıkış süreci nasıldı? İlham kaynağınız neydi?
İkisinin ortaya çıkış süreci benim için masal gibiydi.
Özgür Kelebek benim acemiliğim, ilk göz ağrım. Kendisine gereken önemi vermediğim için içimde ukde kalanım. Ben bir hikâye yazıyordum. Bir çocuk bir kıza aşıktı ve onun için mücadele ediyordu. Lakin kitap ilerlemiyordu. Sonra bir gün eve bir kelebek girdi. Onu tutup dışarı atmak istedim. Annem ise, “Oğlum karışma zaten bir gün ömrü var rahat uçsun.” dedi. Annemin bu sözü bana fikir verdi ve kelebek meteforu ile insan arasında, insanın amacı, yaşamı ve aşla olan mücadelesi arasında bir bir bağlantı kurdum, sonra Özgür Kelebek ortaya çıktı.
Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi’ne gelecek olursam: Orada da bir distopya yazmak niyetinde idim. Şöyle ki, bir gün TRT Çukurova’da iken bir ses bağlantısı için Mersin’in yeni açılacak stadına gidiyor idik. Önde bir araç makas atıyordu. Firma aracı idi. Önder abi çok sinirlendi. “Bunları takip edeceksin. Çip takacaksın. Bakalım böyle magandalık yapabilirler mi!” dedi. Bu da tıpkı annemin bir önceki kitabımda söylediği gibi bana bir fikir verdi ve yazmak istediğim distopya romana başladım. Sonrasında birileri ile tanışmam, onları dinlemem, kendi öz yaşamımdan alıntılar derken kitap yolunu buldu. Salih’in Bir Anda Biten Hikayesi ortaya çıktı.
5 – Gelelim Zihnimdekiler romanınıza… Zihnimdekiler ‘de ele aldığınız ana temalar nedir? Bu kitabı yazarken sizi etkileyen olay ve kişiler oldu mu?
Buradaki ana tema Delilik Hali. Deli kime denir ve deliliğin bir sureti var mıdır? Takım elbiseli bir adam ne kadar akıllı? Salaş bir adam deli mi? Veya sokakta yürürken kimlerin hangi delilikleri yapabileceğini bilmediğimize göre deliliğin sureti bir hayalet misali her an her yerde mi? Hastanelere kapılanlar mı gerçek deliler? Ve tabi ki Cinayetler. Bu da diğer tema. Kadın cinayeti… Kitap işte bu iki tema üzerine ve delilik sorgulaması üzerinden cinnet, cinayet, kadın cinayetleri konusuna eğiliyor.
Bunu yazarken beni etkileyen en büyük olay, hepimizin yüreğini parçalayan Özgecan Aslan cinayeti oldu. Ben o sıralarda Mersin’de öğrenci idim. Şehrin üzerindeki o korkuyu, sinir halini hissediyordum. Kadınların haklı isyanını görüyordum. Bu arada kitabın çıkış hikayesi ile ilgili ayrıntılı açıklamam kitabın en arkasında “Yazarın Notu” kısmında. Okuyacaklar için de şimdiden keyifli okumlar diliyorum.
6 – Öykülerinizde hangi konuları işlemeyi tercih ediyorsunuz?
Belli bir konu yok aslında. Ben aklıma gelen konu üzerinden hareket eden ve bazen konuda kalarak bazen de o konudan uzaklaşarak yazan biriyim. Ben yazıyı yönlendirmem. Başladıktan sonra hikaye beni yönlendirir. Aklımdakinin dışında bir yere götürmesi için kendimi yazının akan seline bırakırım ki o beni götürsün. Yazmanın güzel yanı bence burada yatıyor. Yazının seli yazarını tahayyül edemeyeceği ırmaklara, denizlere, okyanuslara götürür.
7 – Yazılarınızda kendi hayatınızdan veya gözlemlerinizden esinleniyor musunuz?
Hayır dersem yalan söylemiş olurum. Elbette esinleniyorum. Çok az yazar vardır sadece hayal dünyası ile roman yazan. Üç kitabımda da benden bir şeyler mevcut. Olmaz ise zaten olmaz. Onları ben yaratıyorum. Bir evlat nasıl ki anne babasından birtakım özellikler alıyorsa romanlarım da benim çocuklarım ve onlar da yapraklarının aralarındaki yazı selinde benden bir şeyler taşıyor.
8 – Sizce günümüz gençleri edebiyata ve sanata nasıl yaklaşıyor?
Günümüz gençleri daha çok sosyal medyada beğenilme ve kısa yoldan zengin olma derdindeler. Okuyanlar da okumanın boş bir uğraş olduğuna inanıyor. Ve ne yazık ki bu onların değil toplum olarak, ülke olarak bizlerin ayıbı. Onlara edebiyata, sanata, tiyatroya yönlendirecek bir eğitim, ekonomik özgürlük vermiyoruz. Siyasi kavgalar ve ekonomik sorunlar (ailelerinin ve yaşadıkları ülkenin) ile günleri geçip gidiyor. Acı ama gerçek. Okuyanlar ise ne yazık ki kendilerini geliştirmek için değil daha çok okumuş olmak için okuyor. Ama kendi için okuyanları, kendilerini geliştirenleri tebrik ediyorum. Az da olsa onlar var. Biliyorum. Umarım çoğalır. Zihnimdekiler ’de dediğim gibi umudum baki ama sabrım sınırlı. O yüzden umarım çabuk çoğalırlar.
9 – Hüseyin Sezer olarak kendinizi en çok hangi yönünüzle
tanımlarsınız? (radyocu, yazar, öğretmen)
Ben bir roman yazarıyım. Ve yukarıda dediğim gibi okumuş olduğum bölüme dair ve yapmış olduğum işe dair bilgimi romanımda kullanıyorum. Televizyon, radyo ve sinema için metin yazmak roman yazma tekniğimi geliştirmemde oldukça etkili oldu. Yazarken okuru bir radyo dinleyicisi gibi düşünüp ona yani beni görmeyene etkili bir anlatım yapmaya çalışıyorum; bir film izletir gibi betimlemeler ile anlatımımı okurun göz önünde canlandırmasını sağlamaya çalışıyorum; bir tv programı izler gibi cipsini ve kolasını alarak rahatla okuyabileceği bir roman metni ortaya koymaya çalışıyorum. Bir gün yazarlık dersi verir isem öğretmenliğimi kullanacağım ve bu teknik ve bilgilerimi onlara aktarmak beni mutlu edecek. Edebiyat benim için bir oksijen alanı.