Ben Melike Nalbur 5 Nisan 1991 yılında Edirne’nin Keşan ilçesinde doğdum ve büyüdüm daha sonra Trakya Üniversitesi tarih bölümünden mezun oldum ve birkaç yıl sonra Aksaray Üniversitesi gıda mühendisliği bölümünden mezun oldum. Resime ve sanata karşı her zaman ilgim vardı. Uzun zamandan beri sanatla ilgileniyorum son dört yıldır yaptığım eserleri gün yüzüne çıkarmaya başladım ve akabinde gördüğüm yoğun ilgiden dolayı kendi markamı kurmaya karar verdim.
Yurtdışında ve yurt içinde bir çok karma sergilere katıldım. Zaman geçtikçe çok daha büyük boyutlarda çalışma yapmak istedim. İlk etapta alçı ve tekstil ile çalışmaya başladım daha sonra alçıyı daha fazla kullanarak farklı materyallerle tasarlamaya başladım. Alçıyla çalışmayı çok seviyorum, çeşitli materyalleri kullanmayı çok seviyorum. Eserin üzerinde soyut tasarımlar daha çok ilgimi çekiyor; özellikle renkler benim için çok önemli, minimalist dekorun moda olduğu günümüzde sadelik anlayışının iç mekanlarda önem kazandığından dolayı duvar sanatında alanı yükseltecek renkli ve baskın tonların bulunmasını çok seviyorum.
Tuvallerin üzerindeki renk uyumları ve akışkanlığı benim için önemli, çok büyük zıtlıklardan hoşlanmıyorum ama tuvalin üzerinde tadında olan zıtlıklar da estetik açıdan etkileyici olabiliyor. Soyut sanat çok geniş bir yelpazeye sahip ve ressamın tamamen kendi kişiliğini veya diğer insanların kişiliğini yansıtmasıdır. Ben ressamların; insanların ruhunu okuyup bunları tuvallerinde kullandıklarını düşünüyorum. Özellikle çağdaş sanatı benimseyen ressamlar için söylüyorum. Ben resim yaparken materyallerime bir sınır koymuyorum . Tasarımım yalnız tuvalin içindeyken belirleniyor. Eserlerim çok çeşitli aşamalardan oluşuyor ve yapımı uzun sürebiliyor. Bir eserin yapımının tamamlanması yaklaşık olarak 2 veya 2,5 ay sürüyor; en uzun tasarladığım eserim yaklaşık dokuz ay sürmüştür, aslında hiçbir eserimin tamamlandığını asla hissetmedim ve her zaman üzerinde oynamak istediğim ayrıntılar olur. Ben dünya üzerinde herkesi ama herkesi bekleyen bir eseri olduğunu düşünürüm.
Sanatsal alanda yapılan çalışmaların sanatçının kendisine ait olmadığını düşünüyorum. Her eşi olmayan eserin hep bir sahibi vardır; özellikle bu eseri anlayıp kendi alanında yaşamak isteyen sanatseverlere çok saygı duyuyorum. Ben bu işe ilk önce estetiği severek başladım ,bir alandaki estetik, doğadaki estetik, bir yemek tabağında ki estetik her zaman estetik açıdan bilinçaltında her şeyi tartardım sonra bir anda fark ediyorsunuz ki o bakış açısı sizi sakinleştirmeye ve dünyadan uzaklaştırmaya başlıyor ve ellerimi materyallere sürdükten sonra bazen 4-5 saat belki daha fazla bir zaman sadece yaptığım resmin içine dalıyorum işim bittiğinde zaman sanki hiç akmamış gibi olur. Ben üç boyutlu soyut sanatın ve disiplinler arası çalışmanın tuvale can verdiğini düşünüyorum. İnsanlardan gördüğüm büyük ilgiden dolayı ve bu kadar çok sanat severin hala yaşıyor olması beni çok mutlu ediyor. Kim olduğunuz önemli değil sanatı anlamak için sadece bir ruhunuz olması yeterlidir.